BAKIRKÖY BELEDİYE TİYATROSU

  • Yazan: Nazım HİKMET
  • Sahneye Koyan: Kenan IŞIK
  • Dekor: Ali Cem KÖROĞLU
  • Kostüm/ Costume Design: Gönül SİPAHİOĞLU
  • Reji Asistanları: Ali DÜŞENKALKAR/ Turgay KANTÜRK
  • Genel Sanat Yönetmeni: Zeliha BERKSOY

OYNAYANLAR

  • İvan İvanoviç: Aytekin ÖZEN
  • İvan İvanoviç: Turgay KANTÜRK
  • İvan İvanoviç: İlyas İLBEY
  • İvan İvanoviç: Nurhayat ATASOY
  • İvan İvanoviç: Sevim ORAL
  • İvan İvanoviç: Şefik KIRAN
  • Katip / İvan İvanoviç: Tunca AYDOĞAN
  • Şoför / İvan İvanoviç: Erkan CAN
  • Heykeltraş / İvan İvanoviç: Gürdal TOSUN
  • Petrof: Ragıp SAVAŞ
  • Kasketli: Munis DÜŞENKALKAR
  • Hasırşapkalı: Boran KAYA
  • Fotoğrafçı: Sait SEÇKİN
  • Muhabir/ Garson Kız: Cihan BIKMAZ
  • Orkestra Şefi: Münir AKÇA
  • Anna Nikolayevna: Semiha BERKSOY
  • Tatyana Vasilevna: Gülümser GÜLHAN
  • Lüsya: Fidan Tek
  • Kâtip Kız: Ayşe DEMİREL

“İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu?”

“Nazım Hikmet, Hikmet oğlu Nazım Ran... Cancazım. Biliyorum Sovyetler Birliği ikinci yurdundur. Sovyet insanlarını seversiniz, sayarsınız. Eski partilisiniz, iyi, güzel ama Sovyetlerde geçen bir hikâyeyi anlatan ilk piyesiniz hicviye mi olmalıydı? Tipik Sovyet insanı Petrof mudur? Ben miyim? Niye Petrof’un itibarını kırmaya kalkışıyorsunuz? Ne diye bizimle uğraşıyorsunuz! Zaten işimiz gücümüz başımızdan aşkın... Rahat bırakın bizi... Hani ne de olsa yakışık almıyor... Ne de olsa misafirsiniz şurda... Sovyet halkının konukseverliğini kötüye kullanmak doğru mu? Sonra konuğun kusuruna bakılmaz ama bir hadde kadar... Demek istediğim bu piyesi yazmaktan vazgeçin... Hem sizin için, hem bizim için, hem de bunu oynamaya kalkışacak tiyatrolar için, eğer böylesi bulunursa, daha iyi... Yok, ille de yazacaksanız sonunu tatlıya bağlayın.”

Nazım Hikmet’in yazdığı İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu? Oyununun başkişisi İvan, yazarı bu oyunu yazmaktan vazgeçirmeye çalışır, ama çabaları boşunadır. 1956 yılında Moskova’da yazdığı oyunda sosyalist sistemdeki bürokratlaşmayı eleştirir Nazım Hikmet.

Sovyet kasabalarından birinde üst düzey yöneticisi olan Petrof, yanında çalışanlara dostça davranan, formaliteleri beklemeden işlerin yürümesini sağlayan, ‘insanlara kâğıtlardan daha çok inanan’ bir kişidir. Düşmanı İvan İvanoviç ise Petrof’a yapabileceği en büyük kötülüğü düşünmektedir. Petrof bir gün bürosuna geldiğinde, duvarların kendi portreleriyle kaplandığını görerek şaşırır. İvan İvanoviç, Petrof gibi kasabada herkes tarafından sevilen böylesine önemli bir kişinin insanlar üzerinde otorite kurması, saygı uyandırması gerektiğini söyleyerek, onu ikna etmeye çalışır. Duvardaki portreler bunun ilk adımıdır. İvan İvanoviç’in Petrof’u bürokratlaştırma yolundaki çabalarına aydın geçinen, oportunist, dalkavuk, Hasırşapkalı da tüm hünerleriyle katılır. Böylece çevresindekilerin desteği ve onayıyla Petrof’taki bu değişimi onaylamayan tek kişi, tipik Sovyet vatandaşını simgeleyen Kasketli’dir. Düşüncelerini çekinmeden söyleyen, çıkar gözetmeden yalnızca gerçeği dile getiren Kasketli, değişimi süresince Petrof’u uyarmaya çalışır; bu yüzden de Hasırşapkalı’yla ve Ivan İvanoviç’le çatışır.

Kasketli’nin tüm uyarılarına, gerçeği gösterme çabalarına karşın, bulunduğu mevkiin yüksekliğinden başı dönmüş- döndürülmüş- olan Petrof, çevresindekilerin pohpohlamalarıyla kendini önemli saydığı ölçüde gülünçleşir ve onların oyuncağı haline gelir. Havuzdaki yüzme yarışmaları sırasında Petrof’taki değişimin doruk noktasını izleriz: “Spor her şeyden önce sağlığı sağlar... Kulaç atmayı severim. Yüzme, gerek tatlı suda, gerekse tuzlu suda, en iyi spordur. “ Gazetelere geçen bu önemli sözleri söyleyen bir devlet adamının halkın içinde mayoyla görünmesi doğru olur mu? İvan İvanoviç’in keskin zekâsıyla buna bir çözüm bulunacak, havuz bir tahta perdeyle ikiye bölünerek Petrof’un halka çıplak göbeğini göstermeden havuza girmesi sağlanacaktır.

Merkezden aldığı çağrı üzerine şehre inen Petrof, orada sıradan bir yurttaş gibi halkın bindiği tramvay, troleybüs gibi taşıtlara binmek, kayıt olmak için kuyruğa girmek zorunda kalır. Uzun süredir yabancılaştığı halkın içine girmek, unuttuğu yaşantıları tatmak, Petrof’un gözlerinin açılmasına, kendi benliğine dönmesine neden olur. Artık Petrof için yapılacak en önemli iş, kasabaya geri dönüp İvan İvanoviç’i ortadan kaldırmaktır. Göstermeci tarzı kullandığı bu oyunda Nazım Hikmet, simgesel bir anlatımla oyun kişilerini tipleştirme yoluna gitmiştir. İvan İvanoviç insanları iyi tanıyan, onların zayıf yanlarını koruyarak, dostça yaklaşıp kötülük yapan bir tiptir, sosyalist sisteme dayanan bir Mefisto’dur. İvan İvanoviç aslında insanlara doğrudan kötülük yapmaz, onun yaptığı tek şey insanları aşağılayarak kendini üstün görme komplekslerini ortaya çıkarmaktır, insanoğlunun kendi içindeki şeytandır. Bu şeytanın elinde oyuncak olup olmamak ise bizim kendi elimizdedir.

Bir konuşmasında, İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu? oyunun sosyalist topluma karşı değil, sosyalist bir toplum için yazdığı bir hiciv olduğuna değinen Nazım Hikmet, Petrof’u İvan İvanoviç’in kuklası olmaktan kurtararak sonunu umutla bitirdiği oyunu, sosyalist bir toplum yerine Türkiye’de yazmış olsaydı durum değişir miydi? “İvan İvanoviç’i bir Türk kişi olarak yarı feodal, yarı kapitalist olarak Türkiye’de yaratmış olsaydım, Türk toplumunun koşulları içinde, Petrof’un kesinlikle İvan İvanoviç’in elinde oyuncak olacağı postulatından çıkan tam karşıt bir duruma ulaşılırdı. Hiçbir şey değişemezdi o zaman, oysa sosyalist bir toplumda şimdiden İvan İvanoviç’in değişmekte olduğu ve daha da değişeceği gözlemlenebilir.”

İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu? adlı oyunu, Moskova Satır Tiyatrosu’ndaki ilk oynanışından sonra, yurdumuza ilk kez Bakırköy Belediye Tiyatroları prodüksiyonu olarak Kenan Işık’ın rejisiyle izleyeceğiz. Sibel PEKÇE

Yukarı