TARİH VE MEKÂN

27, 28 Mayıs 20.30

ATTIS THEATRE

  • Yazan: Heiner MÜLLER
  • Yunanca’ya Çeviri: Eleni VAROPOULOU
  • Yöneten: Theodoros TERZOPOULOS
  • Dekor ve Kostüm: Georgios PATSAS
  • OYUNCULAR: Merteuil-Olia LAZARIDOU, Valmont-Akis SAKELLARIOU

The Marmara İstanbul’a değerli katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

Heiner Müller Tiyatrosu ve Quartett

Heiner Müller çağımızın en önemli ve tartışmalı oyun yazarlarından biri. “Ben ne afyon dağıtımcısıyım ne de umut” diyen, oyunlarında bir ulusu, bir sınıfı ya da bir kültürü değil tüm insanlığı sarsan oyunlara değinen yazar, tiyatronun kendine özgü bir gerçeği olduğunu vurgular. Tiyatro’da zaman ve mekân’ın önemi üzerinde durur. Çarpıcı gözlemleriyle evrensel bir olgudur Müller’in tiyatrosu. İnsanı sanki başka bir gezegenden güçlü bir teleskopla inceleyen bir tiyatro.

1929’da Saksonya’da işçi kökenli bir aileye doğan Heiner Müller. 1933’de Hitler’in Şansölye olduğu sırada dört yaşındadır. 1958’de “Baba” adlı öyküsünde şunları yazar; “31 Aralık 1933 sabaha karşı dörtte Sosyal Demokrat Parti üyesi olan babam yatağından kaldırılarak tutuklandı. Uyanmıştım. Gökyüzü simsiyahtı, ayak sesleri ve konuşmalar duydum. Usulca kapıya gittim ve tahtalar arasındaki çatlaktan adamlardan birinin babamı tokatladığını gördüm... Korkarak yatağıma döndüm ve battaniyeyi üzerime çektim... Babam kapıda duruyordu, arkasında kahverengi üniformalı askerler... Yavaşça seslendi bana. Cevap vermedim. “Uyuyor” dedi. Kapı kapandı ve onu götürdüler.” Bu anısıyla ilgili olarak Semiotext’de şöyle der Müller: “Bu olay benim tiyatromun ilk sahnesiydi.” Nitekim küçük yaşta faşizmin acımasızlığı ile karşılaşma ve ilk “ihanet” Müller’in yaşamında ve oyunlarında kapanmayan bir yaradır.

Önce faşist yönetimde, sonra inandığı sosyalist düzende sağlam bir Marksist olarak yetişen Heiner Müller yine de Marks’ın tarihsel olarak yetişen Heiner Müller yine de Marks’ın tarihsel doğrusunun insanlığın bugün içinde bulunduğu karmaşayı açıklayamayacağı kaygusundadır. Planetimizin yörüngesine oturmamış politik ve ekonomik rotasında kendi kendini yok etmekten başka bir şey yapamayacağı görüşündedir. Bu görüşünü “Yağmalanmış Kıyı”, “Madeamaterial” ve “Argonotlar’la Kır Manzarası”nda şöyle savunur: “...İnsanlığın hızla felakete gidişi gösteriliyor. Tiyatro bu gidişi gösteriliyor. Tiyatro bu gidişi ancak bu felaketi sergileyerek engelleyebilir.”

1949’da Almanya’nın bölünüşünü Müller’in daha sonraki yapıtlarında ülkenin tarihiyle hesaplaşmasında vurgulayacağı “Alman şizofrenisi”nin başlangıcıdır. 1953’te yol işçileri grevinin Doğu Almanya’ya yayılması ve Sovyet ordusu tarafından üç gün bastırılması Müller üzerinde derin izler bırakır. 1971’de, aşağı yukarı 20 yıl sonra, “Germanya: Berlin’de Ölüm” oyununda bu olaylara geri dönecektir.

1956 Müller için önemli tarihçilerden biridir. Şubat’ta Sovyet Parti Kongresi’nde Kruschev Stalin terörizmini yerer. Ağustos’ta Brecht ölür. Ekim’de Macaristan’da girişilen reform hareketleri Sovyet ordularının ülkeye girmesiyle sonuçlanır. “Hamletmachine”in ön çalışmaları bu olaylar sırasında başlar. Bir bedende iki kişiliğin varlığı ve yaşanmakta olan “Alman şizofresinin” tipik örneğidir bu oyun.

1960’ların sonlarından başlayarak Alman tarihini irdeler Müller. Arthur Holmberg’le yaptığı bir konuşmada “Sahne üstünde bir düşman gerekli insana” der. “Benim düşmanım da Almanya tarihi. Gözünün içine baka baka uğraşıyorum onunla, çünkü yaşamım boyunca o hep benimle uğraştı.” Devrimci ideallerin çöküşü ve bürokratik mantık sürecinin başlaması onu tarihle yüzleşmeğe iter. Sistemin Doğu Almanya’daki baskıcı uygulamalarını ülkenin faşist geçmişini, geleneksel yapısını, düzenle saf dışı edilemeyen ekonomik biçimlerini irdeler. Bir yazar olarak, bu gerçekleri görmezden gelen izleyiciye onları en vurucu biçimde göstermeye çalışır. Sistemi tartışmaya açar ve gerçeğin değişebilirliğini belirler. Burada yolu Beckett, Genet, Foreman, Wilson gibi post-modern yazarlarla çakışır. Almanya tarihindeki vahşet, acımasızlık Müller’de bir saplantıdır. Brecht gibi o da insanlığa karşı temel bir tehdidin var olduğunu kabul eder. Bu bağlamda onun da didaktik bir yanı vardır, ama Müller şaşkınlık ve şok sürecinden geçerek öğrenme olgusundan söz eder. Müller için tarih tüm acımasızlığıyla kendini yeniler ama belli kalıplara uymayan bir yenilemedir bu.

Heiner Müller’in ilk oyunlarında Brecht’in etkisi belirgindir. Sonraları, Brecht’in diyalektik tiyatro dramaturjisindeki doğrulara yönelen yazar, uyarlamalarında vahşetin gerekliliği ile aşırılığı arasındaki ilişkileri irdeler. Modeli Brecht’in “Lehrstück”üdür ama bunu yaparken amacı Brecht’inkinden farklıdır. İzleyicinin devrimin kalıcılığı adına vahşetin kaçınılmazlığı karşısında onunla aynı şoku yaşamasını ister. Brecht’in aydınlanma tiyatrosunu artık çağımızın karmaşık gerçekleriyle yüzleşmek için modası geçmiş bir araç olarak görür. Yeni bir dramaturjinin yeni bir tiyatro anlayışının, yeni bir performans stratejisinin yaratılması gerektiğine inanır. Müller, Brecht tiyatrosunun amacını değil metodunu sorgular ve onun tek doğru olarak gördüğü yanıtı karşısındakilere onaylatma tavrına karşı çıkar. Müller oyunlarında sorulara yanıt vermeyi reddeder. Tartışmaya açıktır, izleyici özgürdür. Yazar, oyun kahramanlarından daha fazla bildiği iddiasında değildir. “Oyun yazarken sürekli olarak değişik maskeler takıyor, rollere bürünüyorsunuz” der. “O maskelerin arkasından konuşuyorsunuz. Tiyatroyu işte onun için seviyorum. Bir şey söyleyebilirim, ardından bu söylediğime karşı çıkabilirim. Çelişkilerden kurtulmanın yolu tartışmaktan ve tiyatrodan geçer. Bu nedenle de tiyatroda söz ön plandadır. Fikirler sözcüklerin içindedir ve onlar tarafından yönlendirilir”. Müller, sahne üstünde kendi kontrolünde bir dünyanın peygamberi değil, aksine, yaşamın insanlığın sırtına yüklediği çelişkilerden onlara ses ve vücut vererek kurtulmaya çalışan bir insan olarak tartışmanın gerekliliğine inandığını vurgular. “Oyunlarımda tartışmaları, yüzleşmeleri güçlendirmeye çalışırım. Önerecek çözümüm yok. Beni ilgilendiren tartışmak, hesaplaşmak”. Brecht’in son yapıtlarında tartışmaktan kaçındığını ve salt çözümlerle izleyiciyi eğitme yoluna gittiğini öne sürer. Müller, Brecht’in kendisi için sanki dev bir arıtma tesisi olduğunu söyler. Düşüncelerini arıtan bir tesis ve “Brecht’i eleştirmeden kullanmak ona ihanettir” der.

“Quartett”de Müller Choderlos de Laclos’un “Tehlikeli İlişkiler” romanından yola çıkmıştır. Yazarın on iki sayfaya sığdırdığı yoğun metni ilk bakışta Merteul Markiz’i ve Vikont Valmont’un karşılıklı yazışmaları, birbirlerine aşklarını anlatmaktan duydukları sadistçe zevk, fantezilerinin sınırsızlığı ve giderek kendilerini namuslu bir bakire ve sadık bir eş’in ırzına geçiş komplosu içinde buluşları şeklinde yorumlanabilir. Sonunda Merteul sevgilisini şehvetle zehirleyecek ve ihtirasla son sevgilisine, kansere sarılacaktır. Müller’in bu hastalıklı ilişkiye kattığı yeni boyut kadın ve erkeğin zaman zaman bakire kız ve sadık eş rollerine bürünmeleri ve birbirlerinin cinsiyeti içinde adeta cinselliği yok etmeleridir. Ama bu pırıltılı, gıcıklayıcı yüzeyin altında Müller’in asıl vurgulamak istediği dinazorlar neslinin son kıvranışları, çırpınışlarıdır. Müller, oyununda “Zamanmekan”ı şöyle tanımlar: “Fransız İhtilali’nden önce bir Oturma Odası/Üçüncü Dünya Savaşı’ndan Sonra bir Sığınak.” Dinazorların yaşadıkları ortamın dışında soluk almalarının, üremelerinin olanaksızlığını vurgulayan bir yaklaşımdır bu. Yazarın gerçeğidir. Yokolmaya mahkûm insanların çöküşlerini masturbasyon yaparak bekleyişleridir.”

“Quartett” Aydınlanma çağının referanslarıyla sanki dudak dudağa şarap dolu bir kadeh. Schiller, Goethe, Nietzsche... Ya da daha yakın tarihin izleri Franz Lehar’ın operetlerini anımsatan sözcüklerle düello... Giderek Artaud ve Genet’nin tiyatroya yaklaşımlarındaki duyarlı yaratıcılık. “Quartett” Müller’in Genet’ye tutkusunun bir uzantısı olarak yorumlanabilir. “Bir sanat eserinin yapması gereken, kişide daha değişik bir dünya için istek uyandırmaktadır. Bu istek, bu arzu bir devrimdir.”

İki Almanya arasındaki duvarın kalkması Heiner Müller’in ününe ün kattı. Yazar Batı Almanları kendini beğenmişlikle suçluyor. “Eski Naziler hepsi, ama umurlarında değil bu gerçek. Suçluluk duymuyorlar. Olanlardan kendilerini sorumlu tutmuyorlar. Son gelişmeler karşısında beni şaşkına çeviren duvarın yıkılması değil, milliyetçiliğin, ırkçılığın, Yahudi düşmanlığının yeniden hortlaması. Demek kötü tohumların kökleri sökülüp atılmamış. Birleşmiş bir Almanya komşuları için yaşamı zorlaştıracaktır” Heiner Müller insanları tarihle, geçmişleriyle, suçlarıyla, ihanetleriyle sürekli yüzleştiriyor.”

Derleyen: Dikmen Gürün UÇARER

Kaynakça:
HAMLETMACHINE AND OTHER TEXTS FOR THE STAGE. (Paj Publications)
PERFORMİNG ARTS JOURNAL 28-30
DRAMA QUARTERLY THEATRE REVIEW 1984
THEATER 1986
THE NEW YORK TIMES 08 Temmuz 1990

Yukarı