TARİH VE MEKÂN

19, 20 Mayıs, 20.30

MASCA TİYATROSU

  • Yazan: Nikolai GOGOL
  • Uyarlayan ve Yöneten: Mihai MALAIMARE
  • Dekor: Sandu MAPTEI

OYUNCULAR

  • Akaı Akakievici: Mihai MALAIMARE
  • Genç kız, Saraylı Kız, Petroviç’in Karısı: Ana-Maria PISLARU
  • Petroviç, Saraylı: Tudorel FILIMON
  • Önemli Kişi: Sorin DINCULESCU
  • İşverenler, Hırsızlar, Evler (masklar): Mioara IFRIN, Cosmin SOFRON, Cristina MOLDAVEANU, Nico APREDİCA, Anna-Maria PISLARU, Tudorel FILIMON

Topluluğun yol masraflarına katkıda bulunan Romanya Kültür Bakanlığı’na teşekkür ederiz.

Tiyatro’da Maske-li Düşünceler İnsanoğlu, var olduğundan bu yana, kendi görünümüyle yetinmemiş Başkalaşma’nın peşinde koşmuştur hep. Ya kendini değişik görünümler ardında aramış ya da her türlü görünümü dışlayıp Bilinmeyen’i yakalamaya çalışmıştır. Başka Biri olma serüveni içindeki insanoğlu kendine binbir çeşit Maske bulur, binbir biçime girer. Olmak ve Görünmek sorunudur Maske. Gizi de bu noktada çıkar karşımızda: Gösterdiğini Olmak. Maskeyle ne gösterirsen o olursun. Başkası olurken insan, kendi sınırlarını aşar ya da onlardan kurtulur. Biçim değiştirmek, yeni bir kişiliğe bürünmek üzere kendi kişiliğinden sıyrılmaktır... Maske, bir değişim aracıdır. Maske Taşımak, aynı zamanda bedenin maskelenmiş yerinin altını çizmek, onu öne çıkarmak oluyor. Yüzün maskeyle gözlenmesi, taşıdığı yoğun anlam yüküyle seyirciyi kısa yoldan etkisi altına alan ve çoğunlukla yüzde ifade edilen, ruhsal durumu açıklamaktan kaçınmayı gösterir. Bu durumda bedene büyük iş düşer: İçte olup biteni dışa vurma eylemini yüklenmiştir ve abartılı devinimleri hep bu amaca hizmet ede. Önce Maske’sini yapar insan, sonra Onu taşır, gösterir. Onunla özdeşleşir. Maske artık bir nesne değil, bir canlıdır, kişidir. Oyun biter, yeniden nesne olur. Önce insan oluşturur Maske’yi, ardından bu Maske insanı. Maske’yle özdeşleşme, Görülmeyen Dünya/Rol ile Görülen Dünya/Oyuncu arasında basit bir temasla kurulan dolaysız iletişimden doğar. Buna kurgusal Olan ile Gerçek Olan arasındaki iletişim de diyebiliriz. Kimi zaman oyuncular Maske’lerini yüzlerinin tam üstünde değil de, birer sopa ya da sap aracılığıyla, biraz aşağıda ya da yukarıda tuttuklarında Kukla ile Maske’nin belirgin farklılığı çıkar ortaya. Gerçekten de Kukla’yı Maske, Maske’yi kukla yapan sanatçının kendiyle nesnesi arasına koyduğu uzaklık değil midir? Basit bir yer değiştirme, Maske’yi Kukla’dan ayırır. Maske, Yontu da değildir. Yontu doluluktur. Maske boşluğu kaplar. Boşluk Maske’yi oluşturur. Oyuncu ona yüzünü emanet edecek, boşluğu dolduracaktır. Ya dev kafalar? Nereye yerleştirmeli onları? Kukla mı? Maske mi? Herhangi bir sınıflandırma değerini yitirir bu noktada: Artık önemli olan bir şeyi hem sergilemektir, hem de gizlemek: Ya da tam tersi. İçine girilebilen kuklalar gibi. Maske seyircinin duyarlılığına, imgelemine seslenmekle yetinmemeli, beyni de harekete geçirebilmelidir. Yapısıyla, kurgusuyla, tüm plastik ve anlam dolu yanlarıyla yalnızca bir Rol/Oyuncu olarak değil, kendi içinde dramatik bir gösteriye dönüşebilmelidir. Aslında her gün, dünyanın her yerinde milyonlarca sinema, tiyatro, televizyon, seyircisinin özdeşleştiği oyuncular bir takım maskelerden başka nedir ki? Oyuncunun üstlendiği Rol, bir yerde, taşıdığı ve onu kodlayan Maske değil midir?

Derleyen: Esen ÇAMURDAN

Yukarı