TARİH VE MEKÂN

28, 29 Mayıs 20.30

ANKARA DEVLET TİYATROSU

  • Yazan: George BÜCHNER
  • Yeni Düzenleme: Müge GÜRMAN
  • Çeviri: Tayfun ERDOĞMUŞ, Müge GÜRMAN
  • Yöneten: Müge GÜRMAN
  • Yönetmen Yard.: Turgay TANÜLKÜ
  • Yönetmen Yard.: Ümit ARSLAN, Haluk CÖMERT
  • Dekor: Cem KÖROĞLU
  • Kostüm: Nur UZMEN
  • Işık: Ekrem KARADAĞ
  • Dramaturji ve Müzik Düzeni: Müge GÜRMAN
  • Kullanılan Müzik: G. MAHLER, I. STRAVINSKI
  • Şarkılar ve Panayır: Kemal GÜNÜÇ
  • Danslar/Dances: Altan TEKİN
  • OYUNCULAR: Woyzeck-Erdal KÜÇÜKKÖMÜRCÜ, Marie-Fatma ÖNEY, Yüzbaşı-Cemil ÖZBAYER, Doktor-Burak SERGEN, Bando Çavuşu, Çığırtkan Çırak, Danton Kukla-Ümit ARSLAN, 2. Adam-Aclan BÜYÜKTÜRKOĞLU, Panayırcı, Çırak, 1. Adam, Kukla, Asistan-Can ÖZTOPÇU, Andres-Turgay TANÜLKÜ, Çırak, Halk, Asistan-Kurtuluş ŞAKİRAĞAOĞLU, Çığırtkan, Karl, Çırak-Yıldıral AKINCI, Yahudi Laternacı, Çırak-Osman HACIMUSTAFA, Kate, Halk-Meltem KESKİN, Margareth, Halk, Meyhaneci Kadın-Rengin SAMURÇAY, Kuklacı, Çırak, Halk-Mustafa MUTLU, Teğmen, Halk, Ateş Yutan Adam-Gökhan ŞAHİNOĞLU, Dansçı-Tunç Kadir ÖZÇAKAR, Tulum-İsmail OKUMBUŞ, Davul-Kerem ERGÜLER, Trompet-Meriç ÖTENEL, Halk-Ulvi ARI, Asuman SÜTÇÜ, Hülya Aydın YAŞAR, Zeki TOMASLAR, Burcu ŞENKAN, Tuncer ERSOY, Çocuklar-Yiğit ÖNGEN, Andaç SEVER, İkim DURUKAN, Ayşegül GÜNDÜZ

Bir Çığlıktır Woyzeck

Büchner, kısacık yaşamı ama çok parlak evrensel ışığıyla çarpıcı ve trajik bir varoluş öyküsü taşır. O’nun son oyunu olan “Woyzeck”de, bu öykünün günümüze dek derin izler bırakacak olan izdüşümü ve son çığlıdır sanki... Yüzyıl öncesinden geleceğe atılan ve günümüzde katlanarak anlam kazanan bu çığlık, özünde taşıdığı insanlık gerçeğiyle ilgili acıları ve kaygılarıyla kulaklarımızda uğulduyor; ama giderek karmaşıklaşan dünya düzeni içinde sanki biz onu daha az duyuyoruz.

Bir yandan bilim ve teknik hızla gelişirken, uzaya roketler atılıp, gezegenlere ulaşmaya çalışırken; öte yandan dünyanın her köşesinde açlık ve sefalet kol geziyor... Sömürü düzeni ve adaletsizlik, en temel insani hakları yok ediyor. “Eşitlik” ve “özgürlük” kavramları en modern toplumlarda bile “sınıf farkı” gerçeğini aşamıyor. Eğitim ve kültür, şanslı bir azınlığın elinde çoğunluğu ezmek ve aşağılamak için kullanılan ayrıcaklıklı bir silah olmaktan öteye gidemiyor... Bilinen tüm sistemler tökezliyor ve birer birer iflas ediyor... Ve hangi sistem olursa olsun en büyük para, savunma ya da saldırma fikrinin gereksinimleri için askeri plana ayrılıyor. Ülkeler ve insanlar hala dil, din, ırk ayrımları yüzünden birbirlerini yiyorlar. Açlık, bombalarla doyuruluyor. Barış, savaş tehdidiyle sürüyor...

Doğa, insanlık tarafından katlediliyor... Oysa Büchner’in Woyzeck’e söylettiği gibi “Doğa bittiğinde her şey bitecek!”... “Işıkların parlaklığından gözlerimiz acıyor...” ama “her şey donuk, katı ve karanlık”... Bilim ve teknoloji insanlığa hizmet edecekken, onu önüne katmış sürüyor ve otoriter güçlere dönüşüyor...

Çılgın iletişim çağının olanaklarıyla, dünya gerçeklerine elimiz altındaymışçasına yaklaşırken, en yakınımızdakine bile dokunamıyor, hızla uzaklaşıyoruz.

İletişim ve haberleşme ağından kulaklarımız sağır oluyor ve içimizdeki sesi duyamıyoruz... Media, içinde bulunduğumuz bu korkunç gerçekleri, çoğunlukla “hayatın basit ve olağan cilveleri” durumuna indirgiyor... Yüzeysel ve ticari kültür, gerçek duygu ve düşünceye soluk aldırmıyor. Evet; tarihin içinden geçen bu acılı yol hala sürüyor... Woyzeck ve Woyzeckler aramızda yaşıyor. Ekonomik, sosyal, siyasal ve dinsel nedenlerce her yanından kuşatılmış. Toplumun özgür bir bireyi olmak için hiçbir şansı yok. Bireysel özgürlüğünü acı çekerek, belki de suç işleyerek yaşıyor! ... İnsanlık belirsiz bir geleceğe doğru yürürken O, giderek daha çaresiz, yabancı ve yalnız kalıyor.

Üstelik yalnızca bir alt sınıf temsilcisi de değildir Woyzeck. Kendine özgü kişiliğiyle, sıradan ve sürüden olamayan; “farklı” olandır. Birşeylerin gitmediğini gören, kendini avutamayan, aldatamayan, düşünen ve gerçekten acı çeken; bunun bedeli olarak da hep tuhaf, yabancı ve yalnız kalandır.

Woyzeck’in katlanan trajiği de burada yatar kanımca. Böylece o, anti-dram örneğini anti-kahraman kişisi olur...

Heiner Müller’in dediği gibi; “Woyzeck açık bir yaradır” ve giderek kapanacağına daha çok kanamaktadır.

Tüm bunların sonunda bakıldığında “Woyzeck” çok kara bir oyun olarak ortada durur. Ona “nihilizmin tragedyası” diyenler de olmuştur. Bence Büncher, çoğunlukla söylendiği gibi oyunu, koyu bir karamsarlık ve nihilist bir sonuç için ortaya koymaz.

Gerçeği bir otopsi gibi önümüzde açar ve analiz eder. Bunu yaparken insan sevgisi ve sıcaklığıyla doludur; belki de bu yüzden bizi daha çok yaralar, insanlığın gerçek insani çözümleri ve değerleri bir gün yakalaması gerektiği umuduyla, ama yalan söylemeden bakar geleceğe.

Yine Müller’in deyişiyle “Woyzeck”, öylesine bir tekst ki; yazımında bile ateşten parçalanmış... Kurşun dökmekte olan bir elin kaşığı tutarken, ileriye baktığında titremesi gibi!

Oyunu düşlerken ve sahnelerken, Büchner’in titreşimlerini hep yüreğimde hissettim. Onun başta söz ettiğim çığlığını, aynı acıları, aynı kaygıları taşıyarak ve günümüz gerçeğiyle birlikte yeniden yaşatmak istedim. Atılması hiç de kolay olmayan bu çığlığı ben ve tüm sanatçı arkadaşlarım ve oyuna emeği geçen herkes; günümüzün soluğuyla bir kez daha atabildiysek ve yüreğinize ulaşabildiysek ne mutlu bize.

MÜGE GÜRMAN
Rejisör

Yukarı