CENTRO SPERİMENTALE DEL TEATRO
- Yazan: Stelio FLORENZA
- Yöneten: Sharoo KHERANDMAND
- Oynayanlar: Mohammed Reza KHERADMAND, Patrizia BETTINI, Francesca Romana SESTILI, Pierluigi D’ORAZIO, Maurizio PANICI, Paola MAFFILETTO, Mario FEDE
- Dekor, Kostüm: Tiziano FARIO
- Özgün Müzik: Luigi CINQUE
- Işık: Ugo VIGNOLA
- Basın Ofisi: CAMPAGNANO- MORABIATO
- Prodüksiyon: CENTRO SPERIMENTALE DEL TEATRO
Güneş Gazetesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.
Deneme Tiyatrosu Merkezi ve GILGAMEŞ:
Gılgameş, Uruk Sümerleri’nin mitolojik Tanrısı, yaklaşık olarak milattan önce 2700-2500 yılları arasında yaşamıştır. Epik şiir, Gılgameş ve arkadaşı Enkidu’nun hikayesini masalsal ve mitolojik bir şekilde anlatır. Onlar sevgiyle, korkuyla ve hatta ölümle karşılaşırlar.
Enkidu’nun ölümünden etkilenen ve aynı kaderin yolcusu olmaktan korkan Gılgameş, ölümsüzlüğün peşinde koşar; ama ölümsüzlüğe kavuşmanın olanaksızlığını anlayınca vazgeçer bu sevdadan. Mit hala aynı soruları hatırlatmaktadır. 3000 yıl sonra Gılgameş hala kendine soruyordur: “Ben nerden geliyorum? Ne yapıyorum? Nereye gidiyorum?”
Deneysel Tiyatro Merkezi (Experimental Theatre Centre) ve İranlı direktörü Shahroo Kheradmand bu gösterilerinde bir kez daha mitin temasını irdeliyor. 1981 yılında “Bersiza”, 1982 yılında “Siddharta” 1985 yılında “Truvalı Kadınlar”, 1986 yılında “Prometheus” da olduğu gibi.
Aynı çizgiyi sürdüren Gılgameş prodüksüyonu, Deneysel Tiyatro Merkezi’nin, “Helenic Centre of the International Theatre Institue” Uluslararası Tiyatro Enstitüsü, Yunanistan merkezi tarafından İtalya’yı temsil etmek üzere davet edildiği 1986 Mart’ında Atina’da gerçekleştirilen “Aktörün eski tiyatrodaki rolü “konferansında büyük coşkuyla karşılanmıştı.
Dünyanın En Eski Öyküsü, GILGAMEŞ
Mezopotamya’da Uruk Kralı Gılgameş’in destanı, arkeologların Orta Doğu’nun gömüt şehirlerini ve onlarla birlikte zengin Ninive kütüphanesini gün ışığına çıkarıncaya değin, her türlü bilginin kaybolduğu bir devirden kaynaklanmaktadır. Orada Asur dilinde yazılmış Gılgameş Destanı tabletleri bulunmuştur. Destanın, Sümer, Akad ve Sami dillerinde başka versiyonları da vardır.
Korkunç “tufan”ın öyküsünü de içeren bu tabletlerin bulunuşuna kadar, İbrahim’i Nuh’dan ayıran dönemin tüm hikâyesi, Yaradılış kitabının iki bölümünden ibaretti.
İlk çağda Gılgameş’in şöhreti tüm zamanların en ünlü kahramanlarınınkine eştir ve bugün varlığının tarihselliğini doğrulayabiliyoruz. Gerçekten de Gılgameş, Uruk’un tufan sonrası hanedanlığının beşinci hükümdarı olarak görünür.
Gılgameş, ilk insan kahraman değilse de dünya edebiyatının ilk trajik kahramanıdır. Yaşam ve bilgi arayışı içindeki insanoğlunu temsil eder ve bugün bile, böylesi eski bir öykünün bu denli heyecan yaratma yetisine sahip olması şaşırtıcıdır.
Stelio Fiorenza tarafından kaleme alınan gösterimizin İtalyanca metni, Gılgameş öyküsünün ilk İtalyanca yorumudur. Metnin hazırlanmasında destanın Pers dilinde yazılmış versiyonundan, İngilizce ve Fransızca çevirilerden, eski Sümerlerin gelenekleri üzerine yapılan köklü bir araştırmadan yararlanılmıştır.
Gılgameş Destanı aşağıdaki bölümlerden oluşmuştur:
- Uruk halkı hükümdarlarının zorbalığından yakınırlar, böylece Tanrılar, yeni kahraman, Enkidu’yu yaratırlar.
- Gılgameş ve Enkidu arasındaki dövüş ve ikisi arasında kurulan dostluk.
- Sedir ormanında seyahat ve canavar Humbaba ile dövüş.
- Gılgameş ve Enkidu aşk tanrıçası Ishtar’ı gücendirirler. Tanrıça onlara karşı güçlü mavi boğayı yardıma çağırır.
-Tanrılar mavi boğanın öldürülmesinden dolayı Enkidu’yu cezalandırırlar.
- Gılgameş ölümsüzlüğü aramak için yola düşer.
- Gılgameş Sabitu’nun konaklama yerinde ölümlülerin günlük hayatını ayrımsar.
- Ölümsüz insan Upnatistim ile karşılaşma.
- Umarsız ölümsüzlük arayışının sonu ve Uruk’a geri dönüş.
Batı’da son iki yüzyıl boyunca sanatta izlenen yolu incelediğimizde endüstri çağında ( ‘800 ve ‘900’ün ilk yılları) çeşitli sanatsal oluşumların tarihsel ve sıralı bir gelişmeye yöneldiğini, savaş sonrası ise, sanatın daima daha çok anti-tarihsel ve açık bir biçem aldığını görürüz. Belki de son yıllardaki teknolojik gelişmeler nedeniyle (özellikle iletişim araçlarının gelişmesi) birkaç yıl öncesine kadar bize çok uzak görünen çağ ve kültürlerden yansıyan sanatsal ve kültürel betimlemelerin sıklıkla kullanımını gözlemliyoruz. Ve olasıdır ki, ortak geçmişten dolayı, kültürel benimsemeler yabancılaşmıyor, tersine bizleri farklı uygarlıkların ortak kaynaklarının kâşifi yapıyor.
Bu sanat biçemleri (tabii ki salt tiyatro alanında sınırlanamaz) günümüzde bugünü ve geçmişi birlikte kucaklayabilirler ve tıpkı televizyonda 60’lı yılların bir filminin yayınlandığı kanaldan Afrika üzerine bir belgesele geçmek gibi doğallıkla algılanırlar.
Bu kültürel araçları açıp kapama olasılığı, sanatsal duyarlılığımıza ve estetik ölçütlerimize karşılık veren bir yol izleyerek birbirinden uzak biçem ve olgulardan yararlanmamıza olanak vermiştir. Gösterimizle ilgili olarak özellikle Doğu ve Ortadoğu geleneğinden, Batı kültürünün teknolojik ve sanatsal son aşamalarından etkilendik.
Yıllardır araştırmamıza konu olan doğu içeriğinden, çok eski Pers ezgi biçemi “Naghali”yi ve Ortaçağ kutsal temsillerine çok yakın İran dinsel tiyatrosu “Ta’zie”yi inceledik.
Aktör ve etnomüzikolog Mohammed Reza Kheradmand tarafından canlı olarak söylenen müzik parçaları da doğu kaynaklıdır.
Gösteri için Maurizio Gabriel tarafından uyarlanan kompozisyonların büyük bölümü çağdaş müzik içeriğinden kaynaklanır. Bu parçalar computer dijital sentez sistemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
Yıllardır tiyatromuzda dans unsuru da göz ardı edilemez. Bu gösteride dans ve Ortadoğu folklor geleneğinin anlatısı (hem cenaze-düğün törenleri, hem de yıldız hareketlerinde yapılan mistik ve dinsel gösterilerdeki gibi), esin ve göndermeler kaynağıdır.
Böylece sahne üzerinde Francesca Romena Sestili tarafından düzenlenen estetik bir ölçü arayışının yanında törensel devinimlerin ve yoruma açık durumların özgür ifadesinin ürünü olan hareket bütünü geliştirilmiştir.