İSTANBUL DEVLET TİYATROSU

  • Yazan: AISHYLOS
  • Çeviri: Ebru SONUÇ
  • Yönetmen: Mustafa AVKIRAN
  • Dekor: Nurettin ÖZKÖNÜ
  • Kostüm: Merih ATALAY
  • Koreografi: Sigrid SEBERICH
  • Işık: Yüksel AYMAZ
  • Müzik: Melih ÖZÇELİK
  • Aksesuarlar: İsmail TEMUR, Mustafa DEMİRSAR
  • Sahne Teknisyeni: Hikmet ALINCA, Ali EROĞLU
  • Yönetmen Yardımcısı: Taner BİRSEL, Erkan TAŞDÖĞEN
  • Işık Kumanda: İlhan ORHAN, Kazım ÖZTÜRK
  • Kondüvit: Şükrü TÜMŞEN
  • Sahne Amiri: Ediz BAYSAL

KORO

  • Iphıgenia, Dadı: Funda AKDUMAN
  • Kassandra: Merih ATALAY
  • Athena: Özden ÇİFTÇİ
  • Klytmestra: Ülkü DURU
  • Kapıcı: Mehlika KAPTANLAR
  • Elektra: Mine TÜFEKÇİOĞLU
  • Agamemnon: Ali DÜŞENKALKAR
  • Apollon: M. Ali KAPTANLAR
  • Pylades: Reha ÖZCAN
  • Orestes: Uğur POLAT
  • Haberci: Alp SERDENGEÇTİ
  • Korobaşı: Erkan TAŞDOĞEN
  • Aigisthos: Payidar TÜFEKÇİOĞLU
  • Gözcü: Özgür YALIM

AGAMENNON- SUNU TAŞIYANLAR- ÖMİNİDLER (Üçleme)

OYUNUN ÖYKÜSÜ

Pelops öldüğünde iki oğul bırakır geriye: Atreus ile Thyestes. İki kardeş babalarının yerini kimin alacağı konusunda tartışırlar. Atreus kardeşini ülke dışına sürer. Bir süre sonra da barışma bahanesiyle tekrar geri çağırır ve onuruna şölen verir. Şölende yemek olarak gizlice öldürttüğü oğullarının etini sunar Thyestes’e. Thyestes cinayetin farkına varınca, Pelops sarayını lanetler. Atreus’un ölümünden sonra krallık, ikiz kız kardeşler Klytaimestra ve Helena, evli iki oğlu Agamemnon ve Menelaos arasında bölünür. Troya kralı Priamos’un oğullarından Paris, bir gün Menelaos’u ziyaret eder. Kralın karısı Helena’ya aşık olur ve onunla birlikte kaçar. Bu ihanet Troya Savaşı’nın başlamasına sebep olur. Yunanlılar Agamemnon’un komutasında Aulis’te toplanırlar, fakat bir fırtına yola çıkmalarını geciktirir. Kahin Kalhas, Agamemnon’a fırtınanın Artemis’in öfkesinden ileri geldiğini, ancak kızı Iphigenia’yı kurban ederse geçebileceğini söyler. Bunun üzerine Odysseus, Akhilleus’la evlendirileceği bahanesiyle kızı anasından alıp getirmek üzere Argos’a gönderilir ve kız babası tarafından kurban edilir. Fırtına diner, birlikler Troya’ya doğru yola çıkarlar. Kısa süre sonra, Klyaimestra, Thyestes’in oğullarından Aigisthos’la (Atreus’un babasına verdiği şölenden kaçarak canını kurtarmıştır) bir aşk ilişkisine girer. Bu ilişkiyi kolaylaştırmak için Klyaimestra, o zamanlar daha bir çocuk olan Orestes’i Phokis’e gönderir. On yıl süren savaş Troya’nın düşmesiyle sona erer. Ancak şehrin yağmalanması sırasında Akhalar tapınakları yerle bir ettikleri için Tanrıların gazabına uğrarlar, fırtına ve yıldırımlar donanmayı darmadağın eder. Menelaos ve Odysseus kaybolurlar, Agamemnon sağ salim eve döner, fakat karısı tarafından öldürülür. Karısının sevgilisi de cinayetin suç ortağıdır. Troya kralının kızlarından yurda cariye diye getirilmiş olan Kassandra da Klytaimestra tarafından öldürülür. Birkaç yıl sonra Orestes Delphoi kâhini Apollon tarafından babasının öcünü almak üzere, Phokis’te kendisini konut etmiş kralın oğlu Pylades’le birlikte gizlice ülkesine döner. Kendisini, hala yaşamakta olan kızkardeşi Elektra’ya tanıtır ve onun yardımıyla hem anasını hem de Aigisthos’u öldürür. Anasının intikam ruhları Erinysler peşine takılırlar. Delphoi’ye kaçar, oradan Apollon tarafından suçundan arındırılır, ancak Erinysler bu arınmayı geçerli saymazlar ve peşini kovalamaya devam ederler. Oradan oraya kaçarak dolaşan Orestes, sonunda Athena’nın bu amaç için kurduğu Areopagus mahkemesinde ana katilliği suçundan yargılanır ve aklanır. (Aishylos ve Atina, George Thompson)

ORESTEIA: 2500 YILLIK BİR ŞÖLEN Adalet nedir? Tanrısal adalet? İnsanoğlunun, doğanın adaleti? İntikam adaleti yerine getirilebilir mi? Bir suç, bir başka suçla, bir cinayet, bir başka cinayetle giderilir mi? Tanrılar, insanoğlunun içindeki nefretle baş edebilir mi? Kaderin gücü mü, yoksa bu nefretin gücü mü adalet terazisinde daha ağır basar? Aishyklos (İÖ. 523-456) bütün bu soruları, Atinalıların güncel yaşamıyla yoğururken aynı zamanda tiyatroda devrim gerçekleştiriyordu: Oyuna ikinci oyuncu katarak, diyaloğu, koronun dışına taşıması, böylece dramatik gerilimi yoğunlaştırması başlı başına bir devrimdi. Bununla yetinmeyip, bir üçleme yazarak büyük boyutlu destansı trajediyi geliştirdi, sahne üzerinde aksesuar, giysi, dekor kullanarak, sahneye devinim katarak oyunu görkemli bir gösteriye dönüştürdü. Ve bütün bunları 2500 yıl önce yaptı. Yazdığı 90 oyundan günümüze yalnız yedisi kaldıysa da günümüzün tiyatro uzmanlarının, onu Wagner’le karşılaştırmasına yetti. Bütün bu söylediklerimi unutabilirsiniz. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sunduğu Oresteia üçlemesini izlemeye gittiğinizde bu bilgilere gereksiniminiz yok. Gidin Yıldız Tiyatrosu’na, o mekân önce sizi şaşırtsın. Tüm duvarların yıkıldığı bir mekândasınız. Yalnız sahneyle salon arasındaki değil, tüm duvarların! Sahi, seyirciler nereye oturacak? Endişelenmeyin, oturacak bir yer mutlaka bulacaksınız. Sonra bırakın kendinizi ışığın gücüne, sesin, sözün (Ah evet, hele sözün) dilin gücüne, devinimin, müziğin gücüne, Bırakın kendinizi tiyatro sanatının gücüne, ya da büyüsüne. Baştan başlayalım: Aishklos’un Oresteia üçlemesini (Agamemnon-Sunu Taşıyanlar-Öminidler) sahneye koyan Mustafa Avkıran’ın kanımca en büyük başarısı tiyatroyu var eden her öğeyle kendine özgü bir dünya yaratması, her öğeyi birbiriyle bütünlemesi. Bu yarattığı “dünya”, antik tragedyanın, evrenselliğin, çağdaşlığın ve tiyatro sanatının tadlarını ve görkemini bizlere taşıyor. Çevirmen Ebru Sonuç’la oluşturdukları ortak dil hem şiir dolu, hem açık seçik. (Kimi tanıtım yazılarında hazırlıklı gidin, falan deniyordu. Katılmıyorum. İlyada’yı Yunan mitolojisinin, klasiklerini bilmeseniz de duyduklarınız ve gördüklerinizle üçlemeyi keyifle izleyebiliyorsunuz ki bu bile çevirinin başarısını vurguluyor.) Nurettin Özkönü’nün en çarpıcı biçimde mekânı yeniden yaratan dekoru, Meruh Atalay’ın olağanüstü işlevler üstlenen kostümleri, Melih Özçelik’in dramatik kurguyu ve lirizmi içeren müziği, Sigrid Seberich’in dünü ve bugünü, yöreyi ve evreni, aklı ve duyguyu bir potada yoğuran koreografisi ve bütün bunların altını çizen Yüksel Aymaz’ın ışık düzenlemeleri, Mustafa Avkıran’ın kurduğu bu dünyada bize görkemli bir şölen yaşatıyor. (Yerim kısıtlı: Sözcükleri, tümceleri müthiş ekonomik kullanmakta zorlanıyorum!) Ve 14 oyuncu! Devlet Tiyatrosu oyuncularının bedenlerini, seslerini ve nefeslerini böyle bilinçle ve coşkuyla kullandıklarına belki de ilk defa tanık oluyorum. Şimdi koroda, biraz sonra Kassandra, Iphigenia, Klytomnastra ya da Elektra olabilirler, bilinç, adanmışlık, coşku ve oyun sevinci azalmıyor! Kanımca oyundaki tek iniş son bölümde. (Oysa Orestes’in mahkemesi gerilimin, hızla artıp doruğa ulaşmak için bir fırsat değil mi? Örtünün altında sözlerin zor izlenmesinden mi? Örtü altının fazla uzun sürmesinden mi? Tanrıların, Apollon ve Athena’nın kostümleri, konumları ve tavırlarından mı? Bilemiyorum. Ama ah, keşke... Neredeyse 25 yüzyıl öncesinden günümüze gelen bu şöleni sakın kaçırmayın. Ülkemizde “Oresteia” ilk kez oynanıyor. Yeryüzünde ilk oynanışı MÖ.458 yılında! Zeynep ORAL ( 7 Şubat 1992 Milliyet)

Yukarı