ANKARA SANAT TİYATROSU

  • Oyunlaştıran ve Yöneten: Metin BALAY
  • Çevre Düzeni ve Giysi: Sertel ÇETİNER
  • Müzik: Cem İDİZ
  • OYNAYANLAR: Altan ERKEKLİ, Ali ERKAZAN, Erol DEMİRÖZ, Levent ÜLGEN, Mehmet ÇEPİÇ, Nurhan ÖZENEN, Nilbanu ENGİNDENİZ

(Yılmaz Güney’in aynı adlı romanından uyarlama)

AST’TAKİ DOSTLUK VE DAYANIŞMA ŞARKISI

Ankara’daki29 yıllık Ankara Sanat Tiyatrosu, içeriği ve sanatsal yapısıyla kendine yakışan, seyirciyi derinden sarsan, etkileyen yeni bir oyuna başladı: Genç tiyatro sanatçısı Metin Balay’ın Yılmaz Güney’in aynı adlı romanından uyarladığı, Salpa. Yılmaz Güney’in romanı gerçek bir yaşam öyküsünden alınmış. Metin Balay bu gerçek öyküyü oyunlaştırmakla, öğretim görevlisi olarak üniversitedeki uğraşısına ilk kez profesyonel bir çalışma da eklemiş. Böylece de tiyatromuza başarılı bir oyun teksti ile özenli bir reji çalışması kazandırmış. Yılmaz Güney, 1970’li yılların başında oyun kahramanı Mehmet Salpa’yı cezaevinde tanımış. Halen bir ilaç firmasında üst görevlerde bulunan Mehmet Salpa’nın Konya2nın bir köyünde başlayan yaşam öyküsü, genç yaşlarda İstanbul’da çalışmak, adam olmak için gelmesi ile İstanbul’daki acımasız yaşam serüveniyle sürüyor. Salpa büyük kentte kimliğini aramaktadır. Kimdir, nedir, ne olacaktır, kim ona yol gösterip toplumda yer almasını sağlayacaktır? Kimsenin başkasının gözünün yaşına bakmadığı, elinden tutmadığı, hatta sorduğu adrese bile yanıt vermediği, herkesin yalnızca kendini düşündüğü bir çıkar ortamında Salpa çıkış yolunu nasıl bulacaktır? Konya’dan İstanbul’a, Salpa ve okul arkadaşı Kıvırcık Hasan birbirlerine destek olarak gelmişlerdir. İstanbul’a ilk geldikleri gün poliste yaşadıkları olay, günümüzde hala sürüp giden işkencenin, seyircide izler bırakan çarpıcı sahnelerinden birini oluşturuyor. Salpa ve Kıvırcık İstanbul’da ayakta kalma mücadelesi verirlerken, büyük kentin, insanı savurup sürüklediği hatta ezip geçtiği o vahşi ortamında göz yaşartıcı bir dostluk ve arkadaşlık dayanışması sergiliyor. Oyun baştan sona, ilgi ve iç burukluğu ile izleniyor. Tüm oyuncuların birbirleriyle yarışan övgüye değer oyunculuk gösterileri, oyuncuların bu başarılarını destekleyen Cem İdiz’in özenli ve etkili müziği ile birleşince Metin Balay ilk profesyonel yönetmenlik çalışmasından başarıyla çıkıyor. Gerçek olaylardan yola çıkarak hazırlanmış sımsıcak, duygu yüklü, başarıyla sahnelenen ve günümüzde gitgide kaybolmakta olan insan sevgisine bir ağıt niteliğindeki bu oyun mutlaka izlenmeli. (Halim Petriçli’nin yazısından alıntı)

“Salpa” Üzerine: Romanda dile getirilen pek çok konu ve tema içinde esas olarak dikkatimi çeken nokta Mehmet Salpa’nın kimlik arayışı oldu. İki binli yıllara doğru yaklaşırken dünyada ve ülkemizde, tanımlar ve konumların, dünyada ve ülkemizde alışılageldiğimiz anlam ve değerini yitirmeye başladığını görüyoruz. Artık ne Sosyalizm, eski Sosyalizm; ne de Kapitalizm eski Kapitalizm. Ancak reel politikadaki büyük dönüşümlere rağmen, Diyalektik Materyalizmin hala eski ağırlığını koruduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Mehmet Salpa’nın “bir kiraz çiçeği kadar gerçek” olma çabası, yani yaşamın atardamarını yakalama uğraşı, hem bireysel hem de global düzeyde eskiden çok daha fazla yaşanan bir problematik. Uluslar, politik görüşler, bloklar, bireyler, kısacası her şey ve herkes, kendine bir tanım bir kimlik arıyor. İşte Salpa’nın “Kimsin sen burnu boklu oğlum?” sorusunu böyle bir dünyada herkesin yaşadığı bir soru oluyor. Salpa bu soruya yaşamını yeniden gözden geçirerek yanıt arıyor. Onun yaşamı ise, sadece ülkemizdeki değil, pek çok ülkedeki pek çok insanın yaşamının bir simgesi olarak karşımıza çıkıyor: Korkularımız! Yaşamımızı korkularımız örüyor, bireysel, toplumsal, siyasi korkularımız. Oysa korkuların içinde bir tanım ve kimlik bulabilmek olanaksız. Tümüyle yerli malzemeyle oluşturulan bu evrensel öz, oyunun temelini oluşturuyor. Romanın, korkularla örülen yaşamda birey olabilme sorunsalına verdiği çözüm, oyunun da çözümü: “Toplum çözülüyor, usul usul, derinden derine. Susun ve sessizliği dinleyin! Sessizlik de bir sestir aslında. Çünkü hareket varsa, ses de vardır!” Üslupta en çok üzerinde durduğum nokta ise, tipik bir epos olan Mehmet Salpa’nın yaşam öyküsüne dramatik bir nitelik kazandırmak oldu. Bu dramatiği de reel sahne zamanını, geçmiş zaman -ki bu Salpa’nın geçmiş zamanı- ve seyircinin şimdiki zamanı ile çarpışarak elde etmeye çabaladım. Buradan da yüksek ritimli ve yeni bir tiyatro tadı doğdu ki bu tadı Yılmaz Güney ustamızın anısına layık bir tiyatro için ön koşul olarak gördüm. Metin BALAY

Yukarı