ANKARA SANAT TİYATROSU

  • Yazan: Nazım HİKMET
  • Yöneten: Rutkay AZİZ
  • Çevre Düzeni: Yalçın EMİROĞLU
  • Müzik: Ruhi SU
  • Desenler: Abidin DİNO
  • OYNAYANLAR: Altan ERKEKLİ, Altan GÖRDÜM, Nurhan ÖZENEN, Levent ÜLGEN

“YOLCU”:

Daha önce Ferhat ile Şirin, Kafatası ve Yusuf ile Menofis’i sahneleyen AST, bu sezon Nazım’ın 90. doğum yılı nedeniyle “Yolcu”yla açtı perdelerini. Çağdaşlarıyla kıyaslanamayacak denli başarılı bir psikolojik dram diye nitelendirebileceğimiz bu oyun, Türk Tiyatrosu’nun da sayılı örneklerinden biri. Ayrıca şiirde Kuvayi Milliye Destanı örneği, tiyatroda da (küçük bir kesit olmasına karşın) Kurtuluş Savaşı’nı ustaca sergilemesi açısından önemli.

Daha önce Sermet Çağan ve Ssavaş Dinçel’in de sahnelediği “Yolcu”da olay, 1921’de Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın en hareketli ve en kritik günlerinde, Batı Anadolu’nun kuş uçmayan, kervan geçmeyen küçük bir kasabasındaki demiryolu istasyonunda geçer. Biri gözünü, öteki ayağını cephede yitiren ve dolayısıyla çürüğe ayrılan istasyon şefi remakasçısı, bir de istasyon şefinin karısı... Oyun, bir arada yaşayan, daha doğrusu yaşamak zorunda kalan bu insanların kısır döngü içinde, kendileriyle ve birbirleriyle olan çatışmalarından dolayı, çok yakınlarına kadar gelen düşmanı ve ona karşı verilen topyekün Kurtuluş Savaşımını fark edemeyecek denli körleşmelerini işler. Ancak bireysel kusurları ya da zaafları değil, yoksulluk, yalnızlık ve yazgılarına terk edilmişliktir onları bu duruma iten.

Nitekim böylesine olumsuz koşullar nedeniyle bunalıma düşerler. Karısını aşırı derecede kıskanan İstasyon Şefi, onun kendini makasçısıyla aldattığını düşünür. Zamanla bu düşünce beynini öylesine kemirir ki, adeta Rus Ruleti örneği, dama oynar Makasçısıyla. Yapılan her hamlede tetiğe basılır. Ve sonunda karısını ve onu öldürmek için silahını çeker. Oysa boştur silah. Bu yazarın ustaca yarattığı bir gerilimdir. Çünkü onların bu bunalım ve saplantılarından kurtulması, böylesi olaylara değil, kararmış beyinlerinin aydınlanmasıyla olacaktır ancak. Bunu başaracak olan da Yolcu’dur. Nitekim çatışmanın doruk noktasında gelir o. Anadolu içlerine kadar ilerleyen düşmanı, ona karşı verilen mücadeleyi anlatır. Yol kesen, köylüden haraç toplayan eşkıyalara ve işbirlikçilere öfkesini dile getirir. Yolcu’nun sevinci ve öfkesi de onlardan çok farklıdır. Kaçınılmaz olarak etkilenirler, bir anda dünyaları değişir her üçünün de.

Oyun, dramatik sonuna karşın, yine de bir umutla, gelecek güzel günleri müjdeleyen bir umutla biter. Bu da Nazım’ın tüm yapıtlarında görülen dünya görüşünün bir yansımasıdır. Üstelik o, bunu hiçbir slogana kaçmadan, öylesine doğal, öylesine ustaca işler ki, cepheden dönen Yolcu’nun ulusal kurtuluş sevinci işbirlikçilere ve soygunculara olan tepkisi, büyük laflarla değil, adeta Anadolu insanının karakter yapısıyla özdeşleşen çocuksu bir saflıkla verilir. Yolcu, yoğun bir yanılsama gerektirdiğinden, her şeyiyle gerçekçi sahneleme isteyen bir oyun. Özellikle de oyunculukta. Yanılsamanın kırılmaması için, usta bir oyunculuk çok önemli. Çünkü psikolojik bir dram ve ayrıca mekân dar, insan sayısı az. Küçük bir odada üç kişi. Issızlık bir yana, yoğun kış nedeniyle çevreyle de ilişkileri tümden kesilmiş. Üstelik öldürmeyi düşünecek kadar birbirleriyle çatışsalar bile, son ana kadar eyleme dönüşmüyor bu. Sanki fırtına öncesi bir sessizlik. Jest ve mimik oyuncuların en büyük silahı. Altan Erkekli, Altan Gördüm ve Nurhan Özenen, her üçü de bu silahı çok iyi kullanıyor. Özellikle de Altan Erkekli, oyunun büyük yükü onun üzerinde çünkü. Levent Ülgen ise ikinci perdede oyuna girmesine karşın, çok az diyalogla pek çok şeyi oyunculuğuyla anlatıyor.

Aynı başarı çevre düzenlemesinde görülüyor. Dönemini çağrıştıran gerçekçi bir dekor: Eski, yıpranmış ve yoksul. Bu üç insanın iç dünyasını, bezginliğini, umutsuzluğunu ve acılarını da yansıtıyor. Aynı zamanda Anadolu insanının yaşadığı bir tablo bu. Kurtuluş Savaşı’nın umut ve coşkusu ise Ruhi Su’nun Seferberlik Türküleri ve Abidin Dino’nun Kuvayi Milliye desenleriyle veriliyor. Kısaca Rutkay Aziz adına başarılı bir reji sayılır “Yolcu”nun sahnelenişi.
Musa AYDOĞAN

Yukarı