27. İstanbul Tiyatro Festivali küratörü Işıl Kasapoğlu: Akıllanmadan ihtiyarlamamalıydın!

27. İstanbul Tiyatro Festivali'nde yer alan topluluklar ve destekçilerin katılımıyla, 4 Eylül Pazartesi akşamı The Marmara Taksim’in üst katında yer alan Okra İstanbul’da özel bir buluşma gerçekleştirildi. Buluşmada ilham verici bir konuşma yapan festival küratörü Işıl Kasapoğlu'nun konuşmasının tam metni:

AKILLANMADAN İHTİYARLAMAMALIYDIN!

Tiyatro hiçbir karmaşayı düzeltmez, aksine bir çoğunu provoke eder.

Destanlar, masallar evvel zamanlarda kaybolmaya yüz tutmuş. Zihnimiz sağır, ruhumuz yoksun.

Hayal kurmaya ihtiyacımız var. Hayallerimizi öldürdüler, çiçekleri ezer gibi kuruttular.

Masal dinlemeye ihtiyacımız var, çocukken dinlediğimiz masalları yeniden duymaya…

Çocuklarla anneler, babalar, anneanneler ilgileniyor. Bizler küçüklerin yanı sıra büyük çocuklarla da ilgilenmeliyiz.
Onlara yeniden masallar anlatarak büyülü dünyaları anımsatmalıyız.
Bir kişiye hayal kurdurabilirsek tüm topluma kurdurabiliriz.

Düşlerimiz bir varmış, bir yokmuş.

Başka diyarlarda kaybolmaya, dereler tepeler aşmaya, göze almaya, mucizelere inanmaya ve umutlarımızın peşine düşmeye…

Şehrazad’ın hayal gücüne, Keloğlan’ın naifliğine, Peter Pan’ın maceraperestliğine, Poseidon’un rüzgarına ihtiyacımız var.

Hayal kurmaya muhtacız, açız. Hayallerimizi unutturdular.

Bize sunulandan fazlasına cüret etmek, ortak hafızamızı canlandırmak, yeniden cesaretlenmek, meydan okumak için… Çünkü hayatın bilgisi ile masalların gerçeği başka.

Tiyatro yapmak, masal anlatmak ile eşdeş.

Tiyatronun aktörleri iyi ya da kötü, hayallerimizin kahramanlarıdırlar.

O kahramanları yaşatmaya da öldürmeye de yer vardır sahnesinde. Hayaller gerçekleşir ya da gerçekleşmez, zaman akar, kahramanlar değişir, başkalaşır. İyiler kötü, kötüler iyi olurlar, değişirler.

Tiyatro yarattığın insanı öldürmeni de sağlar.
Yeniden yaratmanı da…

Hayal kurma sanatı bir ömür sürer.

Tekrar ediyorum. Tiyatro yapmak da masal anlatmakla eşdeş. Tiyatro da masallar gibi dikte etmez, yoldaşlık eder.

Ve hiçbir zaman gerçekleri söylemez, gerçekleri söylemediği için de insanı gerçekleri bulmaya zorlar, hiçbir karmaşayı düzeltmediği gibi provoke eder.

Tiyatroda en büyük ses, sessizliktir. O anı sükunetle, heyecan ve merakla hep beraber paylaşmaktır. Ancak o sessizliğin mucizevi bir geri dönüşü vardır.
Fark etmeden kişinin zihnine, ruhuna nüfuz eder.

Sanat yok oldukça kötülük yükselir, kapı duvar bir sessizlik hakim olur dünyaya, bunu fark ettiğimizde ise geç kalmış oluruz.

Bize dünyanın bu yalan düzeninin perdesini aralamaktan başka yol yok.
O yol ya da kavşaklar, patikalar hep hayal kurmaktan geçiyor. Kahramanlara, mucizelere inanmaktan, düş kurmaktan… Bir kişiye hayal kurdurabilirsek tüm topluma kurdurabiliriz, bir kişi ya da bütün toplum aynı dünyanın oyuncuları.

Tiyatroya gitmemek, sabahları aynaya bakmadan güzelleşmeye çalışmak gibi bir şey. Oysa dünya da bir tiyatro sahnesi ve biz hâlâ genel prova akşamını yaşıyoruz.

Tiyatro yapmaksa suya yazı yazmaya benzer; yaşamak gibi, geçici olduğunu bile bile inadına iz bırakma çabasıdır.

Tiyatro bugünde yaşar, yarını kapsar, geçmişe tutunur, durmaz.
Sonsuzdur.
Bizlerse sonlu hayatımızda akıllanmadan ihtiyarlamamalıyız.
Önümüzde gürül gürül akıp giden hayatın türlü rengine bulanmalı, evvel zaman anlatılarına kulak vermeli ve geleceğe bu mirası aktarmalıyız. Geç kalmadan.

Yukarı