ROYAL NATINONAL THEATRE

  • Yazan: MOLIERE
  • Fransızca’dan çeviri: Jatinder VERMA
  • Sahneye Koyan: Jatinder VERMA
  • Dekor: Magdalen RUBALCAVA
  • Müzik: V. CHANDRAN
  • Dans: Anjana BATRA
  • Yapımcı: Brian KNOX
  • Sahne Amiri: Sylvia CARTER
  • Sahne Güvenlik Sorumlusu: İmamul AMEEN
  • Sahne Amiri Yard: Teresa FORSYTH
  • Yayın: Stephen WOOD

OYNAYANLAR

  • Pandit Ravi Varma, Lo-Raam, Afsur: MURALY
  • Emperor Aurangzeb, Orgon: Paul BHATTACHARJEE
  • François Bernier, Tameez: Yogesh BHATT
  • Durgabai, Sirdaar Insaaf: Shelley KING
  • Almirah: Shennaz KHAN
  • Tartuffe: Nizwar KARANJ
  • Munmauji, Bibi Pernail: Yasmin SIDHWA

Molière’den Hindistan’a Bir Geçit: Yeni Bir “Tartuffe” uyarlaması

İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali’nin bu yılki konuklarından İngilizlerin ünlü Royal National Theatre topluluğu İstanbullu tiyatro severlere ilginç bir Molière uyarlaması sunuyor: Hindistan’da geçen bir Tartuffe. Daha önce Ahmet Vefik Paşa, Theodor Kasap, Direktör Ali Bey ve Küçük Kemal’in uyarlamaları ve Cumhuriyet dönemi çevirileri ile sahnelerimizde boy gösteren Molière kahramanları şimdi de Hint giysileriyle karşımıza çıkacaklar. Molière’in sahte dindarlarla bir dine ya da din yerine geçen bir öğretiye körü körüne inananları acımasızca taşladığı bu oyun, 17. Yüzyıl Fransa’sında ve Hindistan’ında olduğu kadar, günümüzde de birçok toplumda geçerliliğini koruduğu için, büyük bir olasılıkla burada da gerçek bir ilgiyle karşılanacaktır.

Tartuffe 1664’te Versailles’da ilk kez XIV. Louis’nin huzurunda oynandığı zaman, büyük fırtınalar kopmuş; Kral, Molière’in iyi niyetine saygı duymakla birlikte kilisenin yıldırımlarını daha fazla üstüne çekmemek için oyunun halka gösterilmesini yasaklamıştı. Bu yasak ancak Molière’in oyununu yeniden elden geçirmesinden sonra, 1669 yılında kaldırıldı ve Palais Royal’deki temsilleri büyük başarı kazandı.

Molière’in özgün metninde Tartuffe’ün, varlıklı bir kişi olan Orgon’un evine saygın ve dindar bir konuk olarak yerleştiğini görürüz. Gerçekte ikiyüzlü ve sahte bir dindar olan Tartuffe, çok geçmeden evin hanımını baştan çıkarmaya kalkışır. Orgon kutsal bir din adamı olarak gördüğü bu sahtekâra öylesine bağlanmıştır ki, bütün uyarılara karşın duruma el koyacağı yerde, hem kızını hem de mal varlığını Tartuffe’e vermeyi kararlaştırmıştır. Ancak karısının kurnazlığı sayesinde gerçeği anlar ve bu din bezirgânını evden kovmaya kalkar. Tartuffe ise elindeki bağış belgesini göstererek Orgon’u kendi evinden atmaya, hatta hapse attırmaya yeltenecektir. Kral’ın araya girmesiyle durum aydınlanır ve Orgon’la ailesi düzenbaz Tartuffe’ün elinden kurtulur, Tartuffe de cezasını çeker.

Tartuffe’ü Philippe Cherbonnier’nin aslına bağlı İngilizce çevirisinden yararlanarak uyarlayan oyun yönetmeni Jatinder Verma, olayları 17. Yüzyıl Hindistan’ında geçen bir oyun çıkarmış ortaya. Bunu yaparken de Molière’in liseden arkadaşı olan François Bernier’nin “Moğol İmparatorluğu’na Yolculuk” adlı yapıtından esinlenmiş. Bernier bu kitabında, Hindistan’da görünüşü insana güven veren ‘fakir’ler olduğunu, bunların evinde ağırlamanın hayırlı bir davranış sayıldığını belirttikten sonra, bu kutsal kişilerle evdeki kadınlar arasında olup bitenleri herkes bilse bile, bunları açıklamaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini yazıyor.

Jatinder Verma, aynı dönemde yaşayan Fransa Kralı XIV. Louis ile Moğol İmparatoru Evrengzib’in uyguladıkları din politikaları arasında benzerlikler bulunuyor ve Fransa’da Protestanların karşılaştıkları baskılara benzer baskıların Hindistan’da da Hindulara ve Sihlere uygulandığını hatırlatıyor. Verma’nın uyarlamasında belirlediği ortak özellikler arasında hem Fransız, hem de Hint toplumlarında klasik sanat biçimleri ile halk sanatının daha kaba çizgili biçimlerinin uzlaşması da unutulmamalı.

Sözgelimi Corneille’in ve Molière’in saray komedilerinde söz sanatlarının incelikleriyle, pazar yerlerinde ve panayırlardaki “commedia dell’arte” geleneğinin daha kaba öğeleri nasıl biraraya geliyorsa, Hindistan’da da Katak Dansı ve Hayal Müziği ve Bhavsi ve benzeri halk sanatları aynı oranda birbirini destekliyordu. İşte Jatinder Verma da sözü edilen bütün bu geleneklerdeki müzik, hareket, giysi ve maskelerden yararlanarak İngiltere’de yaşayan Asyalı bir tiyatro topluluğuna özgü bir oyun sunacak İstanbul seyircisine.

Jatinder Verma ile bu ilginç Tartuffe’de görev alan öbür arkadaşları, kültürlerarası etkileşim ürünü olan bu oyunla ulusallık kavramının tanımını da tartışma gündemine getiriyorlar. Çünkü sınırları aşan bir sanat anlayışının benimsenmesini özleyen bir yeniden yapılanma döneminde, bir Fransız oyununun İngiltere’ye yerleşmiş Asyalı oyuncular tarafından Hindistan’da geçen bir olay görünümüyle İstanbul’da İngilizce oynanması en azından özlenilen çoğulcu bir sanat anlayışının parlak bir örneği olmaya adaydır sanıyorum.
Prof. Cevat ÇAPAN

JATINDER VERMA

İngiltere’ye 1968 yılının “Sevgililer Günü”nde ayakbastı. York ve Sussex Üniversitelerinde tarih okuduktan sonra, 1976’da İngiltere’nin önde gelen Asya kökenli tiyatro gurubu Tara Art’ı oluşturdu. Bu topluluk, birçoğu Verma tarafındn yazılmış ya da uyarlanmış kırkı aşkın oyun gerçekleştirdi. Genellikle Asya’yla ilgili çeşitli deneyimleri kapsayan bu oyunlar arasında “Salt Of Earth” (Gandi’nin Londra’daki yaşamı), “Chilli in Your Eyes” (Newham’deki Asyalı işsiz gençler hakkında), 4. Yüzyıl Sanskrit klasiği “The Broken Tnigh”dan uyarlamalar ve Gogol’ün “Müfettiş” sayılabilir.

Aşağıda Jatinder Verman’nın Nadir Tharani ile yaptığı bir söyleşi yer almaktadır:

Avrupa klasikleri üzerine çalışmalar olan son üç oyununuzda hem Avrupa hem Hint tiyatrosundan öğeler var. Bunun sebebi nedir?

Tiyatro edebiyatı ile büyüdüm. İ. Ö. 4. Yüzyıl kadar gerilere uzanan Hint tiyatrosunda benim ilgimi en çok çeken unsur ise yazılı metinlerin, hareket, kostüm ve makyajdan daha ağırlıklı bir yer kaplıyor olmasıdır. Kültürler arasında daima karşılıklı bir etkileşim olmuştur. Örneğin, Gogol’ü etkileyen Rus kukla geleneğinin benzerini Kuzey ve Orta Hindistan’da bulmak mümkündür. Aynı şekilde Molière’in üzerinde durduğu İtalyan Commedia dell’arte, Hint Halk Tiyatrosu ile benzerlikler tiyatrosu Bhavai ile benzerlikler taşır. Avrupa ve Hindistan arasındaki bu temel bağlar beni çok etkiliyor... Ve bugün İngiltere’deki hayatımın gerçekliğini oluşturuyor. Bu bakımdan Avrupa metinleri ile çalışmak bir zorunluluk oluyor.

İngiltere’de bir Asya Tiyatrosu oluşturmak mümkün mü?

Evet. Ancak Asya Tiyatrosu’ndan söz ettiğimiz zaman, sadece oyuncuların rengiyle iş bitmiyor. Aynı şekilde metnin çıkış noktası ya da kapsamından da söz etmiyorum. Önemli olan kullanılan formlar ve sahne üzerinde yaratılan farklı dildir. Tiyatroyu algılamanın, dünyadaki tiyatro tanımları ve tiyatro yorumları kadar farklı birçok yolu vardır. Sadece ‘İngiliz’ terimi de bazı problemleri beraberinde getirir. İngiltere’deki Asyalıların da aynı zamanda ‘İngiliz’ oldukları, politik ve kültürel alanlarda ender olarak dikkate alınır. Kanımca bu yapım, Asyalıların da ulusal kültürün bir parçası olduğunun kabulüne doğru bir adımdır... Ve yine günümüzde ulusal ile ne kastedildiğini yeniden tanımlamakta bir araçtır.

Son zamanlarda metne bağlı kalmak yerine onu yorumlamak gibi bir eğilim var. Sizce bu çeşit değişimlere neden ihtiyaç duyuluyor?

Bence tiyatro son dakikaya kadar süren bir yaratıcılıktır. Yazılı metin olgularından sadece biridir. Oyuncunun yorumu ise bir diğeri. Bu karşılıklı etkileşim, yani metinle yüzleşmek çok önemlidir. Dolayısıyla yazılı metinler ister istemez oyuncunun elinde “tercüme” edilir. Yazarın sunduğu biçime her zaman sadık kalmak gerekmez. Ayrıca Asyalılar göç etmekle zaten kendi içlerinde bir değişim geçirmişlerdir. Bir Asyalı için verilen bir metni değiştirmek, İngiltere’de yaşadığı gerçeklerin sesli ifadesinden başka bir şey değildir.

Molière “Tartuffe”ü Alexandrine denilen özel bir nazım biçiminde yazdı. Müzikle eşlik edilmediğinde, böyle bir metin Hint tiyatro geleneğine aykırı düşer. Eğer nazımdan ritmik bir konuşma biçimini kastediyorsak, işte bu tip bir tiyatro Hint tiyatro geleneğini güçlendirmektedir. Dolayısıyla Molière’in metnine Hint geleneğiyle yaklaştım. Bir müzisyen kullanarak metni yalnızca söylenen sözler olmaktan çıkarıp, sonsuz varyasyonları olan bir ritim yarattım.

“Tartuffe”e olan ilginizin başka nedenleri var mı?

Dindarlılığın ikiyüzlülüğü üzerine ilk oyun olması. Oyunun 1664’te ilk olarak sahnelendiğinde din adamlarının önerileri üzerine XIV. Louis tarafından yasaklanmış olması. (Molière oyunu yeniden yazmak zorunda kamlı, 1669 tarihli üçüncü versiyonu ondan sonraki tüm yapımlara temel olmuştur.) Burada, dünyanın birçok yerinde ve A.B.D.’de görülen, dini tarikatlardaki tutuculuğun artış ve İngiltere’de çok güncellik kazanan Salman Rüştü olayı ile belirgin bağlantılar kurulabilir. Kanımca Molière, bir ideoloji edinerek daha iyiye gideceklerine kendilerini inandıran, günümüzün ‘yuppie’leri benzeri, sınıf atlama kaygısı içinde olan kişilerin ikiyüzlülüklerini de gözler önüne sermeye çalışmıştır.

Gençler arasında pop müzik ve televizyon en popüler medyayı oluşturmakta. Belki de bildiğimiz en eski kültürel biçim olan tiyatro sizce niye günümüzde hala önemini koruyor?

Her şeyden önce ‘canlı’ olması nedeniyle. Bütün geçerliliği oynandığı andadır ve bu da onun tek gerçekliğidir. Televizyonda ise anı yeniden yaşayabilirsiniz. Tiyatronun temel öğesi izleyici ile oyuncu arasındaki etkileşim, o coşkulu ve parlak meydan okuma... ve ihtiras. Tiyatronun zenginliği, hataların silinemeyeceği ama dâhiyane buluşların, kahkaha, gözyaşı ve bilginin de yadsınamayacağı gerçeğinde yatmaktadır.

Topluluğun Festivale katılmasındaki değerli destek ve işbirliklerinden dolayı British Council ile I. T. B. A’ ye teşekkür ederiz.

Yukarı