N.A.D.A THEARE

  • Yazan: Alfred JARRY
  • Sahneye Uyarlayan: Babette Mason / Guilhem PELLEGRİN
  • OYNAYANLAR: Mère Ubu (Übü Ana: Babette MASON, Père Ubu (Übü Baba): Guilhem PELLEGRIN

Übü Yaşıyor

A. Jarry 1876’da yazdığı Kral Übü ile hiçbir kural tanımayan, atığı astık, kestiği kestik bir diktatör tipi yaratır. Ağız dolusu sövüp sayarak çevresindeki herkesi, her şeyi kıyasıya aşağılayan bu armut kafalı, faraş ağızlı, pis kokulu yağ ve et yumağı tam anlamıyla iğrenç bir yaratıktır. Bayağıdır, utanmazdır, korkaktır, onursuzdur, aynı zamanda inanılamayacak derecede acımasızdır. Beş kuruş için göz kırpmadan anasını bile satar. “Zengin olacağım, sonra da herkesi geberip çekip gideceğim buralardan”, boş bir laf değildir Übü’nün ağzında. Çünkü yeme, içme, para ve iktidar tutkusundan başka hiçbir şeyi görmez gözü. İşin tuhaf ya da şaşırtıcı yanı, Übü’nün yıkıcı olduğu ortanda güçlü oluşudur. Kimse karşı koyamaz, kimse dur diyemez ona. Nedir Übü tipini yaratan? İnsanların korkaklıkları mı, umursamazlıkları ve vurdumduymazlıkları mı, yoksa içlerindeki ‘Übülük’ mü?

“Küçük çocukları güldüren, yetişkinleri ürkütüdür” diyor Jarry. Gerçekten de W. Butler Yeats’in deyişiyle “oyuncakların kurbağalar gibi hoplayıp sıçrayarak bebeklere dönüşüğü garip ve gülünç bir kukla oyununu” andıran bu oyun 1876’da sahnelendiğinde, öylesine yoğun bir izleyici tepkisiyle karşılaşmıştı ki, yasaklanmıştı. “Bu oyunla izleyiciye ayna tutmayı amaçladım” diyordu Jarry, “oyunda kendi iğrenç görünütüsünü, budalalığını, alçaklığını, içgüdülerin pervasızca ortaya dökülüşünü gören izleyicinin canevinden sarsılmasına hiç şaşamadım.”

Jarry’nin tiyatrosu grotesk bir tiyatrodur. Grotesk tiyatroda gerçekler benzetmeci tiyatro geleneği doğrultusunda görüldüğü gibi, olduğu gibi yansıtılamıyor; çarpıtılarak, karikatürleştirilerek, çirkinleştirilerek özüne iniliyordu. Korkuların, düşlerin, karabasanların, bastırılmış içgüdülerin sahnede somutlaştığı, ürkütücü bir tiyatrodur. Ürkütücü olduğu denli gülünçtür de. İnsan varlığının ilkelliğini ve gülünçlüğünü gösteriyor Jarry.

Tıpkı diğer çağdaşları gibi, Kafka gibi, Kubin gibi Jarry de yapıtıyla büyük bir duyarlılık ve önseziyle Avrupa’yı sarsacak olan büyük patlamaları, birbirini izleyecek olan savaşları ve Hitler diktatörlüğünü haber veriyordu sanki. 50’li yıllarda uyumsuz ( absurd) tiyatro akımı ortaya çıktığında, Jarry yeniden güncellik kazandı. Bugün Jarry Ionesco’nun, Beckett’in ve diğer uyumsuz tiyatro yazarlarının öncüsü sayılıyor.

Aradan yüzyıl geçti. Kral Übü hala yaşıyor. İlk ortaya çıktığında dehşet ve tiksintiyle karşılanmıştı. Şimdi ise yaşamımızın doğal bir parçası o. Hele bizim izleyicimiz onu iyi tanır. Daha bundan iki yıl önce Orhan Duru’nun hazırladığı, Dostlar Tiyatrosu’nda oynanan “Üzbik Baba” uyarlamasında oyunun güncelliğinin önemle altı çizilmişti. Bu uyarlamada hem izleyicimizin yaşadığı ortam ve koşullarla somut göndermeler yapması kolaylaştırılmış, hem de oyunun soyut yapısı korunarak her zaman her yerde geçerli olabilecek olan evrensel yanı vurgulanmıştı. Nitekim oyunun geçtiği dönem ve ülke belirtilmediğinden, oyun kişilerin toplumumuzda yaşayan kişilere benzetilmemesine özen gösterilmişti. Oyun çeşitli dönemlerden alınmış kostümler ve müzik parçalarıyla izleyicide değişik çağrışımlar uyandırabilecek renkli bir kolaj niteliği taşıyordu. Genco Erkal ise Übü rolünde diğer rollerine benzemeyen kuklamsı, yapay bir tipi canlandırıyordu; hem tanıdık, bildik gelen; hem de yadırgatan garip bir yaratığı.

O dönemde oyunu izleyenlerin pek çoğu oyunun ikinci yarısını, Üzbik Baba’nın ilkel çıkar hesaplarıyla göz göre göre ülkesini savaşa sokup, felakete sürüklemesini aşırı abartılı ve uçuk bulmuştu... Ya bugün? Oyunun giderek daha da güncelleşen gerçekçi boyutu irkiltiyor, şaşırtıyor insanı. Unutmamamız gereken bir şey daha var ama: Übü’ler mantar gibi yerden bitmiyor, gökten de zembille inmiyor. Bu nedenle de yaşaması önüne geçilmez bir yazgı değil. Onu yaratan da yaşatan da biziz, bizleriz. Jarry’nin izleyiciye ayna tuttuğunu dile getiren sözleri bugün her zamankinden çok güncellik kazanıyor. Ne var ki bu aynada kendini gören izleyici 1876’nın naif izleyicisi değil, irkilme ve tepki gösterme duyarlılığını çoktan yitirmiş çünkü. “Küçük çocukları ürküten, yetişkinleri ürkütmüyor” artık.
Doç. Dr. Zehra İPŞİROĞLU

N. A. D. A Theatre ve ‘Ubu”

“Olay Polonya’da geçer, yani hiçbir yerde...”

Jarry Übü’yü 1876 ‘da yazdığında, Polonya artık yoktu; haritada silinmişti. Oyunun yazıldığı dönemden bir yüzyıl sonra bile şaşırtıcı politik tepkilere neden olması ve evrenselliği ilgimizi çeken en önemli unsur oldu. Übü Baba ile Übü Ana çifti, yaşayan nefes alan ve özellikle güzel olan her şeyi yok etmek için yönetimi ele geçirmenin simgesidirler. Übü Baba, Afrika’nın çeşitli diktatörlerini Übü Ana ise Lady Macbeth veya Mao’nun dul eşini bizlere anımsatır hemen. Dolayısıyla olay hiçbir yerde geçmeyip, her yerde geçecektir; özellikle güzelin yok edildiği her yerde...

Yarı karanlıkta, bir masanın ziyaret için hazırlandığı fark edilir... Son hazırlıklar... Adamın biri şarkı mırıldanır: “Erkek arkadaşım veterinerdi...” Bir kadın arada sırada aynı şarkıdan bölümleri tekrarlar...

Aniden, “Sihirli Sözcük” duyulur duyulmaz, Übü destanı harekete geçer. Bu uyarlamamız için Jarry’nin çeşitli oyunlarından esinlendik: Kral übü, Tepedeki Übü ve Zincire Vurulan Übü.

Yorumumuzda Übü Ana ile Übü Babaiki oyuncu tarafından canlandırılır. Konuklar, askerler, generaller, saray erkânı, halk ve diğer tüm kişiler, iki oyuncu tarafından oynatılan kuklalardır ve ziyafetin tamamlayıcı unsurlarıdır. Bir salkım üzün Yüzbaşı Bordüre’ü çorba kâsesi ile kapağı bir generali, tabağın içindeki kabuklu deniz mahsülleri ise yürüyen bir orduyu canlandıracaktır. Übü’nün asası olan ‘aşağılık süpürge’, yerine göre ya bir atı, ya da geçit halindeki bir tümeni simgelemektedir.Bir asilzadenin yerini tutan büyük bir et çatalından daha karmaşık kuklalara geçilir; yine de bunların tümü ziyafette yer alan unsurlardan oluşmaktadır. Übü Baba ile Ana, kişiliklerini asla bırakmayarak hikâyelerindeki bütün kahramanları sırayla canlandırırken, görünen el işlemleri aracılığıyla harekete geçirilen anlam belirsizliğinden yararlanacaklardır.

Jarry’nin dili, Rabelais gibi Fransız edebiyatının büyük klasiklerini anımsatacak güzelliktedir. Agrippa d’Aubigne ile Gargantua’nın metinleri de uyarlamamızda yerini aldı ve sanki Jarry’nin kendisi tarafından yazılmış gibi yerine oturdu.

N. A. D. A. Tiyatro topluluğunun festivale katılmaları için gösterdikleri değerli yardım ve işbirliklerinden dolayı Fransız Sanatsal Etkinlikler Birliği (AFAA) ile Fransa Büyükelçiliği İstanbul Kültür Servisi’ne teşekkür ederiz.

Yukarı